Kale Köyünden sonra Pürpak Deresi yukarısında daha başka Yaylalar da bulunuyor. Kaleköy’ün sağında Çiçekli, sol yukarısında ise Başyayla bulunuyor. Bu bölge krater gölleri yönünden de zengindir. Bu Yaylalarımızdan da Arkadaki Ğodeçu Vadisine inecek Aşıt’lar vardır. Yalnız Aşıtları aşarak köylerine ulaşacak insanlara da ihtiyaç var… Ama NOKTA HALA için ne çiçekli Yaylanın zevki nede Aşıtlardan aşıp gelecek bir yakınını bekleme heyecanı kalmamıştır. Çünkü Nokta Hala, tam 20 yaşında iken eşini kaybetmiş. Geride yetim kalan iki kızı ve oğlu Ahmed’den oluşan ailenin tek sorumlusu Nokta Haladır. Nokta Hala, 20 yaşına sığdırdığı 3 evlad sorumluluğunu, Ahmed büyüdükçe artık üzerine alacak ve evin tek erkeği konumuna geçecekti.
Ahmed Delikanlı olur ve diğer Hemşinliler gibi çalışmak üzere KIRIM’a gitmeye karar verir. Kırım Türklerinin yaşadıkları Türklerin İslamterek dedikleri Kirova şehrinde, yine Hala Köyünden bir ustanın yanında Fırındaki tezgâhta, ekmek satmaya başlar. Kirova, Kırım’ın doğusundaki Sasık Gölü’nün kenarında bulunan bir Kasabadır. Ahmed orada 4 yıl çalıştıktan sonra bir kavga olayına karışır. Daha sonra hastalanarak öyle iken Tirene bindirilerek Batuma yollanır. Ahmed yolda, ya da Kale’ye çıktıktan sonra ölür. Ahmed’in cenazesi Köyün altında bir yerde toprağa verilir. Ancak Nokta Hala, oğlunun tam olarak ne sebebten öldüğünü bilmemektedir.
25 sene önce kocasının ölümüyle yıkılan Nokta Hala, oğlunun acısıyla ikinci kez yıkılıyor. Ölümüne şüphe ile baktığı oğlunun evlenmeden ölümü, annelik duygularının verdiği yaşlı gözlerle, Hemşin Dağlarını yankılandıran destan’ını dillere döküyor.
Nokta Hala’nın bu Destanını orijinali Hemşin Türk Lehçesinden kısmen bugünkü Türkçeye çevirerek sunuyoruz:
Çok ahdım var idi, çıkmadık yaza,
Azrail de bakmaz bir ile aza.
Kahpe felek sana verdirsem ceza,
Kim durur seninle divane felek
Kirova şehrine ettim intizar,
Kara bıyıkların aldı mı nazar?
Ahmet annesine bir mektup yazar,
Şimden sonra daha yazma Ahmet’im.
Uğramasın Kirova’ya maşina(makine),
Felek ağı kattı tatlı aşına.
Çok oturdum mezarının taşına,
Şimden sonra daha gelmem Ahmet’im.
Kirova şehrine makine işler,
Batum limanında gemiler kışlar.
Yaram derindedir, ciğere işler
Şimden sonra yara alamam Ahmet’im
Kirova dediğin Kırım’ın ucu,
Kahpe felek seçmez kocayı, genci.
Kavga ettin, seni kaldırdı kolcu,
Belki hapsoldun da korktun Ahmet’im.
Kirova dediğin adınlı şeher,
Kara bıyıkların dünyaya değer,
Ağaç meyva verir dalını eğer,
Senden sonra daha yemem Ahmet’im.
Tam yirmi yaşında aldı eşimi,
Deryalara kattım bu göz yaşımı,
Kimler kabre indirecek leşimi (cenaze),
Kur’an okuyanım yoktur Ahmet’im.
Bülbül konar, ılga eder dalını,
Ördek yüzer, dalga eder gölünü,
Dört sene dolandın Kırım elini,
Şimden sonra daha koymam Ahmet’im.
Kirova’dan hasta bindin vagona,
Çiçekli Yayla da gitsin yangına,
Düşmemiştin akranına dengine,
Merak ile toprak oldun Ahmet’im.
Dedim, “ölüm olmaz”, hastalık şaka,
Meğer Azrail’e vermiştin yaka,
Yetim kızlarıma kim olsun arka,
Senden sonra arkam yoktur Ahmet’im.
Düşsem deryalara deryalar boğar,
Evladı olana bir gün, gün doğar,
Bizim dağa yağmur ile kar yağar,
Senden sonra hiç kalkmasın Ahmet’im.
Koydun gittin yavrum dünya malını,
Kim omuzlar cenazemin salını.
Bir de sevsem bıyığının telini,
Şimden sonra daha sevmem Ahmet’im.
Fidan diktim, bizim bağda bitmedi.
Kız isteyip sana elçi gitmedim.
Yenge-gelin cilvesini etmedim.
Dünyayı uryan geçirdim Ahmet’im.
Dumanlar gemilerin borusu,
Azrail de aldı evin “BİR” isi
Benim gurbetçimin geldi gerisi
Senden sonra gurbet yansın Ahmet’im.
Gemi yolcu ister, borusu sesler,
Kuşlar yavrusunu yuvada besler,
Başına koydular kırmızı fesler,
Senden sonra fesli görmem Ahmet’im.
Evvel bahar gelir meraklı aydır.
Mezarın yüksektir, etrafı çaydır,
Kirpiklerin uzun, kaşların yaydır.
Senden sonra daha görmem Ahmet’im
Güz gelince bizim dereler buzlar,
Evladın acısı içerden sızlar,
Toplanın yanıma sahipsiz kızlar,
Şimden sonra “BACI” demez Ahmet’im.
Gülüm soldu, dolu vurdu bostana,
Benim derdimi yazın destana
Haber sorsam Hala’daki ustana
Acep meraktan mı öldün Ahmet’im.
Çiçekli Yaylalar topraklı, taşlı,
Eyvah, ben gezerim gözlerim yaşlı,
Eller gelin eder kutnu kumaşlı,
Senden sonra gelin görmem Ahmet’im.
Ben dertliyim, öz canımdan bezerim,
Dağlara, taşlara destan yazarım,
Abdal oldum, her kapıyı gezerim,
Eller güler, ben ağlarım Ahmet’im.
Deli gönül, daim gitme havadan,
Ben bülbülü uçurmuşum yuvadan,
Yol bulamam, kaldım, bir düz ovadan,
Ne tarafa gideceğim Ahmet’im.
Deli gönül, ne durursun fırkatlı,
Geçirdin dünyayı gam ile dertli,
Ben seni büyüttüm, nazlı, kıymetli,
Ölüm seni nasıl aldı Ahmet’im.
Deli gönül, her an çekersin firak,
Çok çektim dünyada dert ile merak,
Kahpe felek ellere etti çırak,
Bize hayat kara oldu Ahmet’im.
Her an dumanlıdır bizim dağımız,
Bülbül ötmez, viran kalmış bağımız,
Cefa geldi, geçti çağımız,
Bu dünyayı viran gördüm Ahmet’im.
Benim gönlüm her dem duruyor garip,
Mahşerde görürüm, olursa nasip,
Bize yardım etsin Hazreti Habip,
Hayatımda gülemedim Ahmet’im.