Yaşı genç olanlarla yaşalmışlar arasında her zaman bir anlaşılamama sorunu hemen hemen her ülkede vardır.
Bu yüzden Fransız André Gide’in dileğini yaygın bir şekilde kullanırız:
“Gençler düşünebilse, yaşlananlar yapabilse!…”.
Dünyayı her tür bileşeniyle daha iyi yaşanabilir ortaklaştırılmış bir çevre yapabilmek için deneyimle elde edilmiş bilgiyi eylemli dinamizmle harmanlamak gereklidir.
Bu ihtiyaç hiç bitmeyecek gibi duruyor.
Gerek birey gerek millet çapında sorunlarını öncelik sırasına göre değerlendirip çözmeye çalışmak yeterince başarılamayan bir konu olma özelliğini her zaman korur.
Yaşalmış insanlardan biri olarak geriye dönüp baktığımda ülkemi donmuş zaman tünelindeymiş gibi duyumsarım.
Tartışma konuları hiç degişmez, aşağı mahallenin yukarı mahalle ile haklılık yarışı bir sonuca erişmez.
Temel ile Dursun’un denizi seyrederken suya pike yapan martının kanatlarının suya değip değmediğini kavga vesilesi yapar, akıllanıp barışır, sonra yeniden keser gibi geriye dönüp kendimizin haklılığına yontarız.
On bir aya sultan Ramazan gelir, orucu neyin bozup bozmadığının süfli ve kolaycı bahislerini dillendiririz. Hele abdest, namaz fasılları bir türlü tam anlaşılamaz, sil baştan gider. Tıpkı “benim oğlum binâ okur, döner döner yine okur!” kabilinden sözün gevişini yaparız. Baskı üstüne baskı yapan tekdüze sürümler kamuoyunu oyalar.
Banal konularımız, papazın gına getirdiği temcit pilavı veya imamın illallah ettiği kabak yemeği gibi meydan kapmayı sürdürür:
Gelin-kaynana dırdırları, karı- koca ilişkileri, hakem hataları, dekoltenin cüreti, yırtmaçın büyüklüğü, botoksun uyumu, Garp Cephesinde yeni bir şeyin olup olmadığı, taşımalı eğitim mucitlerinin sistem eleştirisi, lise ders müfredatından coğrafya, jeoloji, mantık, felsefe..vs.nin çıkartılması, zorunlu askere reva görülmeyecek asgari ücret uygulaması, kiraların hükümet sorumluluğundan alınıp sokulması, zam yapmayı ayarlama olarak pazarlamak, altta kalanın canı çıksın tavırları…
Daha entelektüel olanlar; laiklik, şeriat, anayasa, kanun, kararname, ahlâk, yolsuzluk, yoksulluk, doyumsuzluk, yancılık, yalancılık, darbe, demokrasi, beka, “vatan millet Sakarya” ve fasarya üzerine birbirini ikna edemeyen ve dinletemiyen tiratlarını atabilirler. Yeğenlere ve yiyenlere afiyet olsun!
Kameramızın veya gözümüzün objektifinden sübjektifliği yadsınamaz pek çok hususları görüp değerlendirebiliriz.
19 Mayıs 1919 tarihinde 19 kişilik kurmay kadrosuyla Samsun’a yerel görev için ayak basan ve bu adımı ülke görevine çevirmek lüzumunu gören Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk başlangıcında çizdiği umumi manzara kadar kapsayıcı olmasa da biz de bugünün Türkiye’sinde ısıtılan sulardan, kirletilen havadan, değerlendirilmeyen topraktan ve Afrika ülkelerinden beter yağmalatılan yeraltı madenlerimizden söz etmek, bu konular özelinde yetki ve hak sahiplerini düşündürtmek isteriz.
Vira Bismillah…
Koca Yunus gibi sözün önemini bilelim:
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz!…
Bana katlanacak değerli okuyucuları saygıyla selamlarım.
Bahattin KARAGÖZ
Özellikle yorumu derinleştirip entelektüel tartışmaları canlandırma çabalarınızı takdir ediyorum, bu tür konular çok önemli.
Halkın gündeminin bu kadar değişmeyişi beni çok düşündürüyor, gerçekten değişim için ne yapabiliriz?
Kapsamlı bir inceleme olmuş, özellikle tarih ve güncel meseleleri bir bütün olarak ele almanız dikkat çekici.
Makaleniz çok düşündürücü, genç nesil ile yaşlı nesil arasındaki iletişimsizlik gerçekten bu ülkenin en büyük meselelerinden biri.
Daha farklı bakış açıları ile bu konuyu ele almanızı beklerdim, tartışmaların çoğu yüzeysellikten ibaret kalıyor.
Yazdıklarınız günümüz Türkiye’sini çok güzel özetliyor. Ancak alternatif çözümler hakkında daha fazla bilgi vermeniz iyi olabilir.
Harika bir yazı, özellikle gençlerin ve yaşlıların arasındaki iletişim sorunlarını çok güzel ele almışsınız.
İlk yazıma değerlendirici yorum yapan arkadaşlara hüsnü kabullerinden dolayı teşekkür ederim.
Çok güzel bir yazı olmuş. Ders alınacak,Düşünülecek
Teşekkürler Sayın Yazar
Önce OKU diye emreder. Sonra : HİÇ DÜŞÜNMEZMİSİNİZ diye sorar YARADAN . Allah razı olsun.
Ağzı olan konuşmaktan geri kalmıyor. herkes uzman herkes bilirkişi,herkes otoriter…
Aynen
Makaleniz oldukça düşünsel, ancak bazı yerlerde kalıplaşmış konulara fazla takıldığınız hissine kapıldım.